Yazarlık Doğuştan Gelen Bir Yetenek mi?

Yazarlık, önce iyi bir okur olmakla mümkündür. Kitap okumaya ilgi mi artıyor yoksa kitap satışlarındaki artış (ne yazık ki fazla değil) nüfusun artması ya da “kitap fotoğrafını sosyal medyada paylaşma modası” sebebiyle mi gerçekleşiyor, şu an için emin değilim. Emin olduğum bir konu var ki, gün geçtikçe daha çok insan kitap yazmak konusunda hevesleniyor, çok azı çaba gösteriyor ve çok çok azı bir kitabı son cümlesine kadar bitirebiliyor.

Hal böyle olunca, yıllar önce kendime sorduğum bir soru hakkında tartışma açmak istiyorum; yazarlık doğuştan gelen bir yetenek mi yoksa sonradan kazanılan bir meziyet mi? Bu sorunun benim için yanıtı oldukça net olsa da, tekrar üzerinde düşünmek ve sizlerle paylaşmak istedim.

Yazarlık Doğuştan Gelen Bir Yetenek Değildir

Ampulü icat eden Thomas Edison‘un ünlü bir sözü vardır; “Dahilik, %1 ilham, %99 çalışmanın eseridir.” Edison’dan söz edilirken sürekli “dahi” sözcüğü kullanılır, yer yer doğuştan gelen bir yeteneği olduğu iddia edilir ama iş hiçte öyle söylendiği gibi değil. Edison, deneylerinde yüzlerce kez başarısız olmuş bir mucittir.

Söz konusu bir kitap yazmak ise, yukarıdaki örneğe dayanarak bir takım çıkarımlarda bulunabiliriz. Yaratıcı yazarlık, cümle kurma ustalığı doğuştan gelen bir yetenekse, usta kalemler niçin sürekli kendilerini geliştirmeye çalışsınlar ki?

Ya da şöyle ele alalım; yazarlık doğuştan gelen bir yetenekse, niçin şu ana kadar “bir tane bile kitap okumadan kitap yazdı” diye haber görmedik? Çünkü mümkün değil. Bir insanın kendini ifade edebilecek ölçüde cümleler kaleme alabilmesi için bile ilk önce okuma ve yazmayı öğrenmesi gerekir ve bunlar sonradan kazanılan meziyetlerdir. Elbette “6 aylıkken okumayı söktü”, “dört yaşında üniversiteyi bitirdi” gibi bir takım haberler görüyoruz ama bunlar istisnadır ve biliyorsunuz ki, istisnalar kaideyi bozmuyor.

Dediğim gibi, bir insanın yalnızca kendini ifade edebilmek için bile basit bir alfabe, hece, sözcük, cümle bilgilerine vakıf olması gerekir. Eğer bir kitap yazmak, yaratıcı bir metin ortaya koymak söz konusuysa, karmalık cümleleri rahatlıkla sıralayabilecek ölçüde bilgi ve tecrübe sahibi olunması şarttır. Bu da, tamamen sonradan edinilmiş bir meziyet olacaktır. Çünkü bir insan, karmaşık cümleler kurabilmek için, öncelikle cümle kurmayı öğrenmeli, var olan örnekleri tahlil edip bir takım çıkarımlar yapmak zorundadır.

Kitap yazmak şöyle dursun, bir a4 sayfasını doldurabilecek, birbiriyle bağıntılı cümleler kurulması bile birçok insana zor geliyor. Tam da bu noktada yaratıcı yazarlık kavramı ortaya çıkıyor. Gözlemlerime göre yurttaşlarımıza daha önce hiç görmediği bir yeri ya da bir şeyi anlatıp “kafanda canlandır” dediğimizde, canlandırdıklarını iddia ediyorlar ama ne yazık ki kendini geliştirmemiş ya da yaratıcılıktan uzak olan birçok insan, “hayal etmek” kavramının anlamını bile bilmiyor. Bu çok uçuk gelebilir, ama ne yazık ki oldukça gerçek.

Yukarıdaki “hayal etmek kavramını bilmiyor” ithamını biraz açıklamak istiyorum. Şöyle ki, kavramlar, okumayı bir alışkanlık edinmiş insanlar için çok basit ama ne yazık ki kişisel gelişimin ne olduğunu bilmeyen yurttaşlarımız için bu sözcükler “okumuş havası” olarak görülebiliyor. İnsanlar, bilmedikleri şeyleri söylediğinizde, size çok bilmiş yaftası vurabiliyorlar. Eğer biraz gözlem yaparsanız, sizin için oldukça basit bazı kavramların bazı insanların kafalarında canlanmadığını görebilirsiniz.

Yazarlık Meziyeti Geliştirilebilir ve Geliştirilmelidir

Bugün kült sayılabilecek birçok roman, zamanında yayınevleri tarafından reddedilmiş. En çok tanınan yazarlardan  ve gerçekten de olağanüstü bir kaleme sahip olan Jack London’ın birçok yayınevi ve dergiden defalarca ret cevabı aldığı malumunuz. Martin Eden isimli yarı otobiyografik eserinde de bu açıkça görülüyor. Peki okuma bile bilmeyen bir insan, nasıl oluyor da kitaplardan ve diğer basılı eserlerinden aldığı telif ücretleriyle müthiş zengin oluyor? Daha da önemlisi, nasıl milyonlarca, belki de milyarlarca kişiyi derinden etkileyebiliyor?

Kapitalist bir çağda, kapitalist hükümlerle yaşıyoruz, o yüzden örneğimi de bu minvalde vereceğim. İlk okul bile görmemiş, okulun kapısını gerçek manada görmemiş bir insan, herhangi bir şirkette yönetici olabilir mi? Ya da ulaşılması görece kolay bir hedef verelim; okuma yazmayı bilmeyen bir insan, herhangi bir firmanın muhasebe bölümünde işe girebilir mi? Daha da kolaylaştıralım; okuma yazma bilmeyen bir insan, yardım almadan, herhangi bir sebeple herhangi birine dava açabilir mi? HAYIR. Peki nasıl oluyor da yazarlık doğuştan gelen bir yetenek oluyor? İnsan okuma yazma becerisini geliştirmedikçe kendi başına bir dava bile açamıyorsa, nasıl kitap yazabilir?

Yazarlık, sonradan kazanılan, geliştirilebilen ve gelişimi asla durmayan bir meziyettir. Tıpkı diğer meziyetler gibi.

Yazarlık Meziyeti Nasıl Geliştirilir?

Çok basit birkaç örnek vereceğim, hem de kendimden. “Çok mu başarılısın” diye sorarsanız, buna ben karar veremem. Ama yazdığım ilk öykü ve son öykü arasında bir uçurum olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim, ki kendimi geliştirmeye devam ettiğim müddetçe, şimdi yazdığım öyküyle bir yıl sonra yazdığım öykü arasında da fark olacaktır, olmalı da.

Yazdığım ilk öykülerden olan Öğretmen şu an olsa kitabıma koymayacağım bir öykü, gerçi yayımlanan kitabıma da koymadım. Aslında alt metni hoşuma gidiyor. Öyküyle ilgili çok kısa özet geçeyim; öğrencilerin saç, sakal, makyaj gibi sebeplerle dersten atılmasını, azarlanmasını saçma bulan bir öğretmenin, diğer öğretmenler tarafından hor görülmesi, nihayetinde işinden olması. Bu öykü örneğini niçin verdim? Çünkü yaptığım teknik ve hikayenin kurgusal yapısındaki hataları çok rahat görebiliyorum. Şu an “yazar” olarak kabul ediliyorsam eğer, bunun doğuştan gelen bir yetenek olmadığını kendi öykülerime bakarak bile anlayabilirim. Çünkü öykülerimin basılabilecek bir dosya haline gelmesi, okuyanların keyif alması için gecemi gündüzüme katıp okudum, araştırdım, tekrar tekrar yazdım. Başarılı olabildiysem ne mutlu bana.

Nasıl Yazar Olunur isimli makalemde, yazarlık meziyetinin nasıl geliştirilebileceğine dair oldukça net bir yanıt vermiştim; çok okuyarak ve çok yazarak. Bu arada ne okuduğunuz, ne yazdığınız elbette size kalmış kararlar.

Peki kendimizi geliştirmek için ne okumalı? Kitap Önerisi Nasıl Yapılır? isimli yazımda da, kitap önermenin tehlikeli boyutunu ele almıştım. Bir insanı tanımadan kitap önermek, biraz tehlikeli bir iş ama söz konusu yazar adayı ya da yazarsa, kitap okumaktan soğuması çok daha zor olacaktır. Bu yüzden, yakın zamanda bir kitap önerisi listesi yapacağım.

“Kitap Yazmak İstiyorum, Ne Yapmalıyım?” Diyenlere Öneriler

Temmuz 15, 2018

Kitap Yayınlatmaya, Kitap Bastırmaya Nasıl Başlanır?

Temmuz 15, 2018

Bir yanıt yazın