kitap yayınlatmak için yayınevleri

kitap yayınlatmak için yayınevleri

Yayınevlerine Kitap Dosyası Gönderme Rehberi

Yayıncılık sektörünün kalabalıklaşmasına, bir kitap yazmak için yola çıkıp yayınevlerini yakından inceleyen yazar adayları sayısının her gün artmasına rağmen kitap yayımlatmak ve yayınevlerine dosya göndermek konusundaki kafa karışıklıkları bit-e-miyor. Bunda, her fırsatta dile getirdiğimiz, bizde yazarlığın ve okurluğun tam anlamıyla bir kurum haline gelmemesinden tutun da kişisel ve kurumsal iletişimin olgunlaşmamasına kadar birçok sebep sayılabilir

Onca zamandır üzerinde çalıştığınız kitap dosyası bitti, sıra yayınevlerine göndermek ve verecekleri cevabı beklemeye geldi. Peki nasıl bir yol izlemek lazım? Hangi yayınevine veya yayınevlerine başvurmak gerek? Kapılarına mı gitmeli, mail mi yoksa kargo mu göndermeli? Editörler kitap dosyalarını okurken nelere bakacaklar, neleri isteyecekler, hakkınızda neler düşünecekler?

Farklı kaynaklarda bu sorulara yanıtlar verilmiş olsa da güncel ve toplu bir cevap vererek bu yolun başındaki yazar adaylarına yardımcı olmak, eh bir işe girişmişken bir de öne çıkan yayınevlerinin dosya kabul koşullarını ve adreslerini derlemek istedim. Bunu, hem aynı yollardan geçmiş ve kimi açılardan hâlâ geçmeye devam eden genç bir yazar, hem de bunları anlatmaya yetecek bir süredir yayıncılık sektöründe çalışan bir arkadaşınız olarak yaptım. Yani bilgiler hemen hemen ilk elden ve güvenilirdir. ?

Eksik bulduğunuz ve sormak istediğiniz notları, “Ya şöyle demişsin ama işin doğrusu böyle” demek istediğiniz noktaları yorum olarak yazmayı, bu sayede bu yazıyı daha da zenginleştirmeyi unutmayın. (Koray Sarıdoğan)

BÖLÜM 1 | Kitap Dosyasını Göndermeden Önce

Kitap Dosyanız Gerçekten Bir Dosya mı?

Herhalde “Dosyanızı göndermeden önce dosyanızı tamamlayın,” gibi kötü bir şaka yapmamı beklemezsiniz. Her ne kadar berbat bir espri gibi olsa da bunu cidden yapan yazar adayları maalesef var.

Yayınevlerine mail yazarak veya telefon açarak, “Konusu şöyle olan bir çalışmam var, bitirsem ilgilenir misiniz?” tadında sorular soran çok yazar adayı olduğu bir gerçek. Bir gerçek de -doğal olarak- şu ki bitmemiş bir dosyayla, bir fikirle ilgilenmek hiçbir yayınevinin yapacağı bir iş değil. Maketten ev almak gibi bir şey neticede.

Bu yüzden bitmemiş, tamamlanmamış bir dosyanın, yayımlanması aşamasından önce tamamlanması gerekiyor.

Dosyanız Hâlâ Gerçekten Bir Dosya mı?

“Söylemeye gerek yok herhalde,” diyerek söyleyeceğim bir şey daha: Dosya bittikten sonra ikinci, üçüncü, beşinci, yedinci… okumalarını, gerçekten içinize sinene dek yapın. Hoş, roman bitene kadar da sayısız kez okunmuş olmalı zaten.

Sadece dil ve anlatım açısından değil imla ve noktalamasını da defaatle gözden geçirin. Elbette dosyanız basılmaya değer görülürse profesyonel bir süreçten geçecek ama eseriniz bir şaheser bile olsa herkes yerine herkez yazmak gibi vahim hatalar yaparsanız şansınız sıfıra inecektir.(Daha hafif hatalar elbette hoş görülür, kaldı ki onları yapan yayınevlerinin sayısı da hiç az değil.)

Eğer şiir, öykü veya araştırma dosyası hazırladıysanız bunun gerçekten bütünlük arz eden bir -adı üzerinde- dosya olduğundan emin olun. Şiirlerin, öykülerin, araştırmanın bölümleri mantıklı ve ritmik bir sıralamayla mı dizilmiş, akışı bozan parçalar var mı, -varsa- önsöz, sonsöz, giriş, dipnotlar… gibi unsurlar doğru yerde mi duruyor? Bunları kontrol etmek şart.

Kitabımı Hangi Yayınevine Göndermeliyim?

Bu soruyu iki taraflı anlayıp yanıtlayalım.

Öncelikle, “Hangi yayınevi benim kitabım için daha uygun?” sorusuna bakalım. Yayınevlerinin belli bir yayın politikaları vardır; bastıkları türler ve içerikler genel olarak bellidir. Sözgelimi, kimi yayınevi sadece çeviri eserler basar, kimi yayınevi şiir basmaz, kimisinde sadece akademik çalışmalar ve teorik kitaplar vardır ve kurguyla ilgilenmezler… gibi…

Dolayısıyla şiir basmayan bir yayınevine ısrarla şiir dosyası göndermek zaman ve emek ziyanı olacaktır. Sadece çeviri basan bir yayınevine Türkçe telif eser göndermek de öyle… Bu yüzden de hangi yayınevinin ne bastığını -iyi bir yazar olmak istediğinize göre iyi bir okur olmanız ve belli başlı yayınevlerini tanımanız gerektiği gerçeğini bir anlığına göz ardı ederek- araştırmanız yerinde olacaktır.

Bu yazının ikinci kısmında yer alan bu belli başlı yayınevlerinin yayın politikalarını da yazdık. Buralardan fikir alabilirsiniz.

Bir de tabii, içerik konusu var. Diyelim bir fantastik roman yazdınız. Bu durumda fantastik romanlarla arası olmayan yayınevlerinde şansınız düşecektir. Veya şiir kitapları ve aşk romanları basan bir yayınevine polisiye kitap göndermek boşuna çıktı/fotokopi masrafı olacaktır. Bu yüzden yayınevlerini iyi tanımak gerekiyor zaten. Tanımıyorsanız da iki paragraf önceki filtreden geçirdiğiniz yayınevlerinin bastıkları kitaplara kitap satış sitelerinden şöyle bir bakmanız da yine fikir verecektir.

Şimdi de “Benim için hangi yayınevi en iyisi?” sorusunun diğer tarafına bakalım: En güvenilir, en kaliteli yayınevleri hangisi?

Burada elbette isim isim şudur budur diyemeyiz, her şeyden önce nesnel veri koymak mümkün değil. Fakat şunu bilmekte fayda var: Yayınevlerinin popülerlik etiketlerine, logolarını tanıtan bir iki başarılı ve istisnai kitaba kanarak yola çıkmamak gerek. Bir yayınevi, şans eseri yayımladığı ve çok sattığı iki kitapla iyi bir yayınevi olmaz. (Yazdığınız esere güvenme koşulunu göz ardı ederek konuşuyoruz tabii, eseriniz iyiyse zaten dönüşleri de buna göre olacaktır.)

Gittikçe daha da kapitale endekslenen ve kalabalıklaşan yayıncılık piyasasında bir yayınevinin başarısı başka birçok unsurla birlikte;

Yayınevinin tanıtım ve reklam gücüne bağlıdır. “Her şey para mı,” diye kızan arkadaşlara söyleyeyim: Burada mesele para değil, yayımlanmaya değer bir eser üretmiş olan yazara hakkını vermek. Bu yüzden mesele en fazla dolaylı olarak para olabilir. Tanıtım dediğimiz, sadece bir kitap ekine yazı yazdırıp göstermelik bir röportaj ayarlamakla bitmiyor. Artık tüm yayılım gücünün en az yarısını tek başına elinde tutan sosyal medyada -ama sahte takipçisiyle değil, etkileşimi ve erişimi yüksek okurlarıyla– gücü olan yayınevleriyle çalışabilmek önemli.

Her şey reklam ve tanıtım olmayabilir. Çok iyi reklam yapmasına rağmen çiğ bir popülerliği olan yayınevleri de var. Yani okurunuza ulaşmaktan daha önemli bir şey yoksa, sözgelimi çok da matah görmediğiniz yazarlarla aynı yayınevinde olmak sizin için bir sorun değilse, her koyunun kendi bacağından asıldığını düşünüyorsanız bu maddenin pek önemi yok. (Kinaye yok, tercih meselesidir. Herkesin ne geydiğine kimse karışamaz.)

Kitap Dosyasıyla Birlikte Ne Göndermeliyim?

Bazı yayınevleri dosyanın yanında bazı bilgi ve belgeler isterken bazıları da sadece dosyayla ilgilenebiliyor. Ama yine de yayınevi ne isterse istesin, dosyayı kimin yazdığını bilmeleri hiç fena olmaz. Bu yüzden öncelikle bir bir özgeçmişinizi iliştirmeniz güzel bir hareket olur. Üstelik daha önce bir yerlerde yazılarınız yayımlandıysa, farklı kapsamdaki organizasyonlarda deneyimleriniz veya yayımlanmış kitabınız varsa, yayınevleri bunları bilmek isteyebilir.

Özgeçmişin haricinde bazı yayınevleri, eserinize dair bir sunum da isteyebiliyorlar. Bu konuda Türkiye’deki en kapsamlı listeye Doğan Kitap sahip. Dosyanızla birlikte bir form doldurmanız, türlere göre ayrı ayrı hazırlanmış bu formlarda eserinizden epey bahsetmeniz gerekiyor. Bu bir yanıyla çok kasıntı bir hareket gibi gelse de bir yanıyla da eserine hakim olan ve güvenen bir yazarın kolaylıkla yanıt verebileceği sorular olduğunu -veya tersinden söyleyelim,- bu soruları zaten kolayca yanıtlayabileceğini söylemek gerek. Yine de inceden bir “Bize ne vadediyorsun, neden seni işe almalıyız?” havası da yok değil tabii. ?

Kimi yazar adayları, dosyasını süsleme yoluna gidebiliyor. Çetrefilli fontlar kullanabiliyor, kapak çizebiliyor, havalı karalamalar veya baskı yöntemleriyle gönderiyor, vs… Oysa sade bir şekilde çıktısı alınmış bir dosya ve dosya ile yazarının adının yazılı olduğu düz bir kapak da yetecektir.

Kitap Dosyamı Kargoyla mı E-postayla mı Göndermeliyim?

Bunun yanıtı da yayınevlerine göre değişiyor. Kimi yayınevi sadece biriyle alabiliyor, kimisi için fark etmiyor. Sonraki bölümde, yayınevlerinin bu tercihlerini de yazdık, ama listede olmayan bir yayıneviyle muhatapsanız öncesinde sormanız gerekli tabii.

Bir yayınevi illa e-posta istiyorsa “dokunmuyorsa, yoktur” paranoyaklığıyla ısrarla kargo göndermenize gerek yok ama. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var, editör sizden mail istiyorsa mail gönderin, doğru ve iyi bir editörse mutlaka açıp bakacak, merak etmeyin. ?

“İlk 5 Sayfa Kuralı” Gerçek mi?

Tüm dünyada yayıncılığın şehir efsanelerinden birisidir bu. Bir süre önce bizde de yerli bir editörün paylaştığı hafif kibir kokan bir yazıda da, ilk 5 sayfanın önemli olduğunu, bu ilk 5 sayfayı beğenmeyen editörün çok da zamanı olmadığı için dosyayı çöpe atacağını okumuştuk. Bu, bazı yerlerde 5 sayfa diye geçer, bazı yerlerde 6 veya 10… Ama ilk sayfaların önemine vurgu yapılagelmiştir hep.

Söz konusu yazıyı okuyanlar için altını çizeyim: Bunun şehir efsanesi olduğunu sadece bir bakımdan söylüyorum, bir bakımdan yalan da değildir ama sadece ilk 5 sayfaya şans veren bir editörün yaptığı da doğru değildir.

Burada şunu iyi anlamak gerekiyor: Bir edebi eserin asıl başarısı ağırlıklı olarak ne anlattığında değil, nasıl anlattığındadır. Bu yüzden ilk 5+/- sayfada, eserinizin ipuçlarına, yani ne anlattığınıza değil öncelikle nasıl anlattığınıza bakacaktır editörler. Dil akıcı mı, süslü mü, ritmik mi, yorucu mu, ifade ve tasvir gücü nasıl, heyecan, merak ve gerilim yaratıyor mu, olaya hakim mi… gibi ipuçları, gerçekten de iyi bir okur/editör için ilk 5 sayfada kendini ele verir. Bu açıdan evet, giriş kısımları çok önemli.

Ama yine de profesyonel bir editörün en azından orta karar bir hızlı okumacı olup dosyanın kalanını da taraması ve gözden geçirmesi gerektiğini düşünüyorum. İlk sayfalarda basireti bağlanan ve bunu son okumalarda da çözemeyen acemi yazarımız belki bir süre sonra çok acayip açılmış ve toparlamış olabilir. Eh, kitap bu ham haliyle basılmayacağına, bir editöryel süreçten geçeceğine göre bu çok kötü ilk 5 sayfayı toparlayabilmek de mümkün olabilir.

Ha, aksini savunan olur da “İlk sayfaları kötü olup sonra toparlayan eser oranı yüzde 2-3’tür” derse, “O da doğru,” deyip susarım; ayrı konu… Ben, o çok küçük ihtimallere açık kapı bırakıyorum sadece, çünkü bırakmak gerek.

Yayınevleri Bana Ne Zaman Dönecek?

Her yayınevinin bir çalışma sistemi, belli bir çalışan sayısı ve yayın programı var. İkinci bölümde göreceksiniz; 90 günden 6 aya kadar uzayan bir yelpaze var. Burada devreye sabır giriyor. Tezcanlılık edip daha içinize sinen bir yayınevini 6 ay beklemektense orta halli bir yayınevini 90 gün beklemek için diğerine göndermezlik veya sonucu beklemezlik etmeyin. Umberto Eco’nun dediği gibi, “Sanat da edebiyat da hamallık,” yapacak bir şey yok.

Bir not daha: Talihsizlik sonucu gerçekten berbat ve merdivenaltı bir yayınevine denk gelmediyseniz dosyanız mutlaka okunacak ve olumlu veya olumsuz dönüş yapılacaktır. Panik yok. Ama bir yayınevi “3 aya kadar döneceğiz” dediyse, 2.ay arayıp “Bu ay benim doğum günüm, bana bir sürpriz yapıp dosyamı okur musunuz?” gibi şeyler yapmamanızı öneririm. Bu örnek saçma mı geldi? Bizzat gördüm, şahitlerim var.

(Bir not: Sürekli “dosyalarınız mutlaka okunacak, dönüş yapılacak” diyerek yayınevlerini kusursuz bir yerde konumlandırdığım düşünülmesin. İstisnaların bozmadığı kaideler üzerinden konuşuyorum ama yayınevlerinin edebiyat tarihi boyunca çok önemli eserleri geri çevirdiğini biliyoruz.)

Aynı Anda Birden Fazla Yayınevine Gönderdim, Başım Belaya Girer mi?

Soru şu olsaydı başınız belaya girerdi: “Bir yayıneviyle sözleşme yaptım, ama sonra çok istediğim bir yayınevinden cevap geldi, onunla da sözleşme yaptım?”

Kısaca: Sözleşme yoksa, sorun yoktur. Aynı anda onlarca yayınevine dosyanızı gönderip sonucu bekleyebilirsiniz. Süreç tamamlandığında olumlu dönüş yapan ve şartlarını beğendiğiniz yayıneviyle sözleşmenizi imzalayabilirsiniz.

Tabii sözleşme yok demek bedavadan editörlük yaptırmak da olmasın. Sözgelimi bir yayınevinde arkadaşlarınız veya tanıdığınız biri var, kitabınızla ciddi niyetle ilgileniyor ve siz de bu ilgiye gayrıresmi de olsa karşılık veriyorsunuz. Dosyanızı şöyle bir elden geçirip size tavsiyeler veriyor, siz de bu tavsiyeleri uyguluyorsunuz. Sonra bir şekilde süreç sünüyor, elden geçirilmiş hali bir şekilde başka bir yayınevine -muhtemelen daha tercihe edeceğiniz bir yere- gidiyor ve siz de orayla anlaşıyorsunuz. Bu sadece ahlaki bir yanlış değil hukuki bir suç kapsamına da giriyor. Ortada emek verilmiş, editörlüğü yapılmış, ilk ve son hali farklı bir dosya var ve o dosya, o haliyle başka bir yayınevi için kâr getirecek bir meta haline getiriliyor. Çok uç senaryolar gibi gelmesin, yaşanmamış şeyler değil.

İçim Ürperiyor, Ya Romanımı Çalarlarsa?

Teorik olarak bu mümkün, ama pratik olarak bir yazar adayının kitabının, hele ilk kitap dosyasının en azından bir yayınevi tarafından çalındığı pek görülmemiştir.

Eseriniz zaten iyiyse, yayınevi bunu basmak ve getirisini kazanmak ister. Hiçbir yayınevi, kendisine okur, kâr ve saygınlık getirecek bir eseri geri çeviriyormuş numarası yapıp da kitabı başka isimle basmaz. (Tabii burada yine merdivenaltı yayınevleriyle muhatap olmama şartı giriyor.)

Ama yine de çok korkuyorsanız, geceleri uykunuz “O benim kitabım!” diye bölünüyorsa herkesin tek çare sandığı “notere onaylatmak” zorunda değilsiniz. Notere onaylatacağınız paranın üzerine cüzi bir miktar ekleyip zaten kitabı kendiniz bastırırsınız.

Bir kitabın size ait olduğunu kanıtlamak için hiçbir yere göndermeden önce kendinize mail atabilirsiniz mesela. Zaman damgası işlevi görür bu. Veya postaneye gider, kendinize iadeli taahhütlü gönderdiğiniz paketi açmadan saklarsınız. Hepsi bu… Metin olun…

Ama… yayınevlerinden önce dikkat etmeniz gereken kötü niyetli insanlar, hatta arkadaşlar olabilir. Fikriniz çok iyiyse öyle gelişigüzel ortamlarda, özellikle sizinle aynı yazarlık yolunda olan veya olmayı düşünen kimselerin yanında çok da dillendirmemeniz güzel olur. Bu belki iki paragraf önceki tavırdan daha paranoyakça ama intihal denilen şey de zaten çoğu zaman kelime kelime değil, fikir bazında yapılıyor, üstelik ispat da edilemiyor, malum…

Kendi Kitabını Bastırmak veya Parayla Kitap Bastırmak

Buna gerçekten gerek yok, artık yok… Her ikisi için de söylüyorum: Bir matbaaya gidip hazır dosyanızı sadece matbaa logosuyla bastırmak veya yayınevi olduğunu söyleyen, para karşılığı kitap bastıran yerlerle anlaşmak.

Sakıncalarını söyleyeyim.

Kendiniz kitap bastırdığınızda belki çok zahmetsiz hatta düşük masraflı gelecek ama asıl olay kitabı bastıktan sonra başlıyor zaten. Raflara girmek, online satış sitelerine girmek gibi aşamaları belki kendinize ait olan küçük çaplı bir yayıncılık şirketiyle yaparsınız ama bu hem profesyonel bir hareket olmaz, hem de sizi arzu ettiğiniz okurla buluşturmaz. Bundan otuz yıl öncesinde olsa, yani sermaye ve kapitalizm yayınevlerinde de kitapçılarda da bu kadar vahşileşmemiş olsa, tavsiyem farklı olabilirdi. Kaldı ki bugün bayılarak okuduğumuz birçok yazar ilk kitaplarını kendileri bastırmıştır. Ama bu kadar kalabalıklaşan raflara girmedikçe, profesyonel bir ekiple tanıtımınız yapılmadıkça “Nalet olsun yazdığım günlere!” diyebilirsiniz. Maalesef…

Gelelim yayınevi görünümlü ajanslara… Evet, parayla kitap basan kurumlar için tabirim budur, hoşa gitsin veya gitmesin… Para karşılığı belli hizmet paketleri dahilinde kitabınızı basan kurumları dolandırıcılık veya ikiyüzlülükle suçlamıyorum tabii, ama neticede kasaya para koyma odaklı bir kurum eserinizle dört başı mamur ilgilenmeyecek, göstermelik birkaç düzeltme, ucuza getirdiği tasarımcı, dizgici ve matbaa masrafıyla bir an önce görmek istediğiniz şeyi önünüze koyacaktır. Doğru düzgün editörlüğü yapılmaksızın basılan kitabınızla ilk zamanlar biraz ilgilenecek daha sonra sizi kaderinizle baş başa bıracaktır. Bu çoğunlukla böyle olmuştur, yaşayanları bulup sorabilirsiniz.

Hatta çok değil birkaç önce, bu şekilde çalışan kurumların en ünlülerinden biriyle bir grup yazarı davalık olmuştu. Şikayetçilerin beyanı şu: “Bizden parasını aldıkları adette basmamışlar!” Araştırırsanız bulabilirsiniz.

Öte yandan, bu tür yayınevi görünümlü ajanslarla birden çok kitapta çalışmış arkadaşlarımdan öğrendiğim bir bilgiyi de vereyim, dedikodu falan değil, bire bir yaşanmış olay: Genç arkadaşımızın bir kitabı var, yayımlansın istiyor, ama bastıracak parası yok. Güya yayınevi editörü olan abimiz diyor ki “Kitabını ben basarım, rafa çıkar ama satışını ben alırım.” Veya normalde diyelim yüzde 15 olan telif geliri yerine yüzde 5 teklif ediyor, gibi…

E bir de sözleşme konusu var, yolun başında beş kitaplık sözleşme yapmış genç arkadaşımız, ama yolun yarısında anlamış ki gidişi gidiş değil. Bu sefer çok güvendiği bir kitap yazıyor, ama oraya vermek istemiyor. Sırf sözleşme gereği araya öylesine bir dosya sıkıştırıyor ki asıl güvendiği dosyayı daha iyi bir yere gönderebilsin.

Bu gibi daha birçok sebepten ötürü kendi kitabınızı bastırmak veya para karşılığı basılmasını sağlamak gibi yöntemleri önermiyorum. Evet, yayınevi editörlerinin tek otorite, tek zevk sahibi kişiler olmadıklarını biliyoruz; ama ortada bir de tecrübe konusu var ki yukarıda anlattıklarımdan daha çok tecrübeye güvenmek gerek.

Kitap Sözleşmesi ve Telif Hakları Konusu

Telifli eserlerin hemen hepsinde olduğu gibi kitaplarda da bir kitap sözleşmesi ile tarafların hakları kanun önünde belirlenip imzalanır.

Kitap bastırma yoluna girenlerin en merak ettiği şeylerden birisi de “Kitap telif ücreti ne kadar? Ne kadar telif alırım?” oluyor. Kitap ve edebiyat gibi kutsal uğraşlarda da konunun paraya dayanmasından hoşnut değilim ama süreç böyle…

Kitap sözleşmesi; kitabınızın basım, yayın, dağıtım, uyarlama gibi haklarını yayınevlerine teslim ettiğinizi ifade eder. Bu teslim sonsuza kadar değildir, genellikle 5 yıl gibi bir süreyle yapılır. Bu süre aşağı yukarı değişebilir tabii. Bunun anlamı şu: Bu süre zarfında kitabınızı başka bir yayınevinden basıp dağıtamayacağınız gibi “Benim kitabım değil mi, istediğimi yaparım,” deyip kendiniz de basamayabilirsiniz.

Ha, süreç içerisinde tatsızlıklar olduysa, mesela telifinizi almamak veya türlü biçimlerde dolandırılmak gibi somut verileriniz varsa birazcık zahmet ve avukat masrafıyla sözleşmeniz feshedilebilir.

Veya bir anda çok satan bir yazar oldunuz, başka bir yayınevi de sizin yeni romanınızla birlikte eski kitabınızı da basmak istiyor; bu durumda taraflar anlaşırsa bir tür oyuncu transferi gibi, bu haklar satın alınabiliyor. Nadir gerçekleşir ama hukuki olarak durum budur. Çoğunlukla, sözleşme sürecinin bitmesi de beklenebilir.

Ne kadar telif alacağınıza ve ne zaman alacağınıza gelince… Bunun da detayları sözleşmenizde yazıyor ve bu da yayınevine ve yazarına göre değişebiliyor. Genelde ilk kitaplarda telif hakkı, satış gelirinin yüzde 15’i olarak belirlenir. Üç aşağı beş yukarı böyledir. Sözleşmede belirtilen kitabın yayım tarihinden yine sözleşmede belirtilen süre sonrasında bu ödemeler size yapılır. Bunu 6 ay olarak belirleyen de var, 3 ay veya 1 yıl olarak belirleyen de… İlk periyot dolduktan yine aynı süre sonra o sıradaki satışlardan elde edilen hakkınızı alabiliyorsunuz.

İçinize Sinmiyorsa Bir An Önce Yayımlamak İçin Acele Etmeyin

Başkaları için yazıp yazmama konusuna girmiyorum; ilk amaç ne olursa olsun yazdıklarınızı birileri okusun istiyorsunuz. Fakat salt yayımlanma odaklı hareket etmek, uzun vadede pişman olacağınız sonuçlar getirebilir.

Her şeyden önce gerçekten yayımlanmaya değer -ticari anlamda değil edebi anlamda- bir dosya hazırladığınızdan, içinize sindiğinden, yeterince dinlendiğinden ve yontulduğundan emin olun. Kaldı ki çok okunan, usta yazarlar bile eserleri bittikten sonra dönüp bakmaktan kaçınırlar çünkü bir kitap teorik olarak asla tamamlanmaz, sadece durmaya karar verilen bir yerde durur. Hal böyleyken, yıllar sonra daha olgun şeyler yazdığınız bir dönemde, geçmişinizde çok da hoşnut olmadığınız eski kitaplar bırakmamak için acele etmeyin.

Bir de yazarlıktan soğumamak, editörlük ve yayıncılık kurumuna lanet etmemek için size sunulan şartlar konusunda acele etmeyin. Bir kitap yayımlatmak, yayınevi ve yazarın karşılıklı bir anlaşmasıdır. Ne bir yazar -şaheser bile yazmış olsa- bir yayınevine, ne de yayınevi, yaşı ve deneyimi ne olursa olsun kitabını basmaya karar verdiği yazara lütfedebilir. Haklarınızı bilin, size vadedilen ve onayladığınız yayın, dağıtım, tanıtım sürecine dair vaatlerden emin olun. Eğer içinize sinmeyen şeyler varsa, yayınevinizin sizin dışınızda da bazı handikapları, sorunları varsa sırf bir an önce yayımlansın diye diretmeyin.

Ölmediğiniz sürece yazarlıktan emeklilik yok, kitabınız iyiyse bir gün okunacaktır, acele etmeyin.

Aklıma gelen soruları ve konuları olabildiğince yazdım. Belirttiğim gibi bu bilgilerin çoğu, yayınevine, yazarına, kitabın başarısına göre değişebiliyor. Düzeltmeleriniz veya sorularınız için yorum kutusu veya mail kutusu yoluyla iletişime geçebilirsiniz.

kitap bastırmak için yapılması gerekenler

Eylül 17, 2018

kitap çıkarmak ne kadara mal olur

Eylül 17, 2018

Bir yanıt yazın